1821 Rum isyanının elebaşı olan Yunan Milliyetçisi Fener Patriği Gregorious’un Rus Çarı Aleksandr’a yazdığı mektupta;
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkansızdır. Çünkü Türkler Müslüman oldukları için çok sabırlı ve dayanıklılardır. Onların bütün meziyetleri hatta kahramanlık duyguları, geleneklerine olan bağlılıklarından ahlak güzelliğinden ileri gelmektedir. Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını parçalamak dini metanetlerini zayıflatmak gerekir. Bunun en kısa yolu, milli gelenek ve dinlerine uymayan yabancı fikir ve hareketlere alıştırmaktır.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden şeklen çok kudretli kalabalık ve zahiren hakim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve onları maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Yapılacak iş Türklere hissettirmeden, bünyelerindeki tahribatı tamamlamaktır.” diyor.
“Kan aksa can çıksa dönmeyeceğiz geri
Damarlarımızla taşıdığımız ecdat kanı ile
Allah hakkı için başaracağız bu işi” diye haykıran meçhul Türk İlkokul öğrencisinin haykırışı var Vatan savunmasında, mücadelesinde. Örneği Giresun uşaklarıdır.
GİRESUN UŞAKLARI
“Deniz arkadaşıdır, bulutlar yoldaşı,
Enginlerde dolaşır, Giresun Uşakları
Onu böyle yücelten o eğilmez başıdır
Kahraman ruhu taşır Giresun Uşakları
…
Bora demez, kış demez fırtınada ve karda,
Sen onu görmelisin çok sevdiği çaparda ,
Dalgaları elinde bir oyuncak yaparda,
Menziline ulaşır Giresun Uşakları
…
Anasından dinledi henüz iki yaşında,
Yiğit ninnilerini beşiğinin başında,
Kahramanca dövüştü, İstiklal Savaşı’nda
Bu sefere yaraşır Giresun Uşakları.”
(Rıfat Necdet Ev)
Sakarya Savaşı’nın ölüm-kalım günlerinde 12 Eylül 1921 Pazartesi 21 gün Yedek Subay Nüzhet 11 Eylül’de Yunan ordusuna karşı yapılan savaştan sonra bu şiiri yazmıştı. Şiirinde belirttiği gibi, bir yıl sonra İzmir önlerinde şehit düştü.
“Vatan için ölmeyen yaşamaz bir an,
Bu yurttan daha mı değerlidir can?
Bu Vatan kurtulmak, kurban istiyor,
Bayraklar solmuş, hepsi al kan istiyor.”
Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’in işgalinde çocuklar bile İzmir’i sayıklar. Bir babanın rüya gören kızının anlattıklarını şiir diline aktardığı mısralar;
“Anne deniz nerede? Yalımız nerede?
Hani gideceğiz yakında der de
Uyuturdun beni dizinde anne,
Geçende ablam da öyle diyordu
Bu bahar İzmir’e giremezse ordu,
İnanmam sözüne seninde anne
Bahçeler bağlar kimlerin işine yarıyor anne?
Şimdi bir kuş olsam kanadım olsa
İzmir’e giden yol eğer bu yolsa,
Tek başıma bile giderim anne!
Bir çetin bilmece sorsam Paşa’dan
Söylemem memleket bağışlamadan
Mutlaka İzmir’i isterim anne!”
İzmir’in işgalinin ertesi günü; “Düşman İzmir’e çıktı, silah başına…” başlığıyla çıkan gazetelerin kısa bir süre sonra yayınladıkları bir şiir vardır ki hemen Türkiye’yi ışık hızı ile işgal etmiştir.
“Doğma güneş yasımız var,
Git haber ver diyar diyar.
Türk’ün kolları bağlandı,
İzmir’i ondan aldılar.”
Ankara yakınlarında savaşırken bile İzmir tek hedefimizdi. Türk orduları düşmanı Anadolu toprağına ayak bastığı yerden denize dökünceye kadar kazanılan her zaferi yarım sayıyordu. Öyle de oldu, Sakarya günlerinde İzmir’in kaybedilişinin üçüncü yılı gelmişti.