Bağımsızlığından ve özgürlüğünden şartlar ne olursa olsun ödün vermeyen ulusumuzun kahraman insanları bu uğurda can vermekten kaçınmamışlardır. Şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu topraklarda bugün rahat nefes alıyorsak bunu büyük Atatürk’ün üstün dehası ve kahraman ordumuzun özverileriyle kazandığı Kurtuluş Savaşı’nda elde ettiğimiz zaferlere borçluyuz.
Tarihte yeniden ve daha güçlü olarak yer almamızı sağlayan Kurtuluş Savaşı ulusumuzun bağımsızlık ve özgürlük direnişinin tarihte az rastlanılan bir destanıdır.
Milli tarihimiz büyük zaferlerle doludur. Ancak 30 Ağustos zaferi yalnız bizim tarihimize yön vermekle kalmayıp, dünya tarihine de yön vermiştir.
Aydınlık yarınların habercisi olan bu zafer ulusumuzun varlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş vatandaşlarımıza çağdaş bir yaşamın kapılarını açmıştır.
30 Ağustos Zaferi ulusumuzun içinde bulunduğu güç koşullara rağmen milli birlik bilinci ve vatan sevgisiyle kenetlenerek kazandığı tarihimizin akışını değiştiren bir onur ve bağımsızlık mücadelesidir. Bu mücadelenin sonundadır ki bağımsız demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış, bu zaferle Türkiye Cumhuriyeti’nin yarınlara uzanan yolu aydınlatılmıştır.
Atatürk’ün dediği gibi hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için gereken en belli başlı vasıtadır. Zafer, bir fikrin elde edilmesine hizmeti nispetinde kıymet ifade eder.
Bir fikrin elde edilmesine dayanmayan zafer yaşayamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinden her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir dünya doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına bir zafer boşa girmiş bir gayret olur. İşte o dünya 30 Ağustos zaferiyle doğmuştur. Kanla, silahla ve süngüyle kazanılan bu zaferden sonra bilimle, kültürle, fenle ve ekonomiyle kazanılacak zaferler ve ilerlemeler yüce Türk milletinin bu topraklar üzerindeki varlığının sarsılmaz bir ifadesi olacaktır.
30 Ağustos Zafer Bayramımızı her sene kutluyor, laik ve demokratik Cumhuriyete sahip olmanın onurunu bizlere yaşatan devletimizin kurucusu, büyük asker, büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ü silah arkadaşlarını ve bu uğurda canlarını vermekten kanlarını dökmekten çekinmeyen askerlerimizi saygılı minnet ve gönül borcu ile anıyor, varını yoğunu ortaya koyarak bu vatana sahip çıkan yüce Türk milletine saygılarımızı sunuyoruz.
Dumlupınar’da yazılan destan
İngiliz Kurmaylarının ‘Türkler burayı 6 ayda geçemez dedikleri yunan mevzileri birkaç saatte perişan oldu. 26 Ağustos 1922 sabahıydı.
Türk askerleri verilen emir gereğince çadırlardan büyük bir düzen içinde çıkmaya ve Kocatepe’ye doğru ilerlemeye başlamışlardı.
Vadi ile tepe arasında düzenli bir yol olmadığı için at, katır ve merkep gibi hayvanlara binmişlerdi. Mustafa Kemal’in yaveri Muzaffer Kılıç’ın anlattıklarına göre;
“Başkomutan o sabah tıraş olmuş, eldivenleri eline takmış ve çadırdan çıkmıştı. Zifiri karanlıkta, petrol ve mum fenerlerinin titrek ışığı altında öne fazlaca eğilerek Kocatepe’ye doğru yürümeye başlamıştı.
Arazi çok engebeli olduğu için dik ve hızlı yürümek mümkün değildi. Başkumandan zirveye ulaştığında karanlığı delen bakışlara ileriye bakmış ve ‘Allah, Türk milletini ve ordusunu sıyanet edecektir.’ demişti. Subaylar dürbünlerle Yunan mevzilerini dikkatle inceliyorlardı. Saat tam 4.30 da Türk topçusunun yoğun ateşi başladı.
Mustafa Kemal’in kumanda yeteneğini ve Türk askerlerinin gücünü bilmeyen İngiliz Kurmay ve İstihkam Subayları’nın ‘Türkler burayı 6 ayda geçemezler’ dedikleri Yunan mevzileri daha ilk saatlerde hallaç pamuğu gibi atılıyordu.”