info @ giresunguncel.com.tr

Duaya nasıl da muhtacız… Su gibi, ekmek gibi, hava gibi. Ama ne kadar da az dua ediyoruz. Belki ihtiyacımızın farkında değiliz duanın yokluğunu hissetmiyoruz. Belki işlerimiz yolunda gidiyor yalvarmaya zaman bulamıyoruz. Belki de umudumuz tükenmiş susuyoruz. Halbuki şartlarımız ve imkanlarımız ne olursa olsun, nerede hangi anı yaşıyor olursak olalım yeterince dua etmiyorsak çok şey kaybediyoruz.

              Duaya neden muhtacız biliyor musunuz?

              İnsan olduğumuzu derinden hissetmek, var oluşumuzu keşfetmek, kendimizi bilmek için duaya muhtacız. Uçsuz bucaksız  bir  alemde mevcudiyetimiz ne kadardır? Haddimiz ve takatimiz nedir? Sınırlarımız nerede başlamakta nerede bitmektedir? Duayla ölçeriz  acizliğin ne olduğunu ve mülkün sahibinin kim olduğunu. Duayla idrak ederiz niçin yaratıldığımızı ve ne ile memur olduğumuzu. İnsan olmanın  onurunu, huzurunu, sorumluluğunu dualarda kavrarız. İşte bu yüzden Cenabı Hak şöyle buyurur: De ki duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?

             Kul olduğumuzu kabul ve beyan etmek için duaya muhtacız.  Dua ederken boynumuzu büker, güçsüz ve çaresiz halimizi itiraf ederiz. Emre amade ve ilahi karara razı olduğumuzu duayla açıklarız. İbadetimizi yani kul olma bilincimizi duayla tamamlarız. İbadetlerimizin şekilden öteye geçmesi samimi bir yürek ile mümkünse, biz o samimiyeti dua ile pekiştiririz. İşte bu yüzden Resul-i Ekrem buyurur ki: Dua ibadetin ta kendisidir.

             Rahmeti davet ve Rahman’a icabet etmek için duaya muhtacız. Dua ile hem davet eder, hem de davete icabet ederiz. Bundan daha tatlı bir iletişim olabilir mi? Biz bir yandan Rabbimize seslenip O’nun  yardımını, bereketini, affını hayatımıza davet ederken, Rabbimiz de diğer yandan  bana dua edin ki duanıza icabet edeyim buyurarak bizleri kendisine dua etmeye davet eder. Karşılıklı davet ve icabetin neticesinde hem kulun mutluluğu hem de Rabbin hoşnutluğu ortaya çıkar.

            Rahmana yaklaşmak için dua ederiz. Dua yer ile göğü birbirine bağlar. Yaklaştırır, yakınlaştırır. Duada muhteşem bir uyum ve bütünlük ortaya çıkar. Dilimiz dönerken gözümüz yaşarır, elimiz kalkarken kalbimiz Rabbimize odaklanır, gönlümüz incelirken göğsümüz genişler. Ciddiyet ve samimiyet ister dua. İnanç ve teslimiyet ister. İşte bu yüzden sevgili peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: Allah’a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edin. Bilin ki  Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.

           Ümmet-i Muhammet’le  buluşmak, kardeşliğimizi güçlendirmek için duaya muhtacız. Aynı okulda, aynı sitede, aynı iş yerinde hayatı paylaştıklarımız,  ailemiz, akrabalarımız, komşularımız, milletimiz, yeryüzünün farklı coğrafyalarında adını, dilini, kültürünü bilmediğimiz ama varlığından haberdar olduğumuz din kardeşlerimiz.. Hepsiyle aynı anda buluşur, sadece yaratan ile değil kullarıyla da bağlarımızı dua yoluyla güçlendiririz.

          Görünen o ki; uçsuz bucaksız  bir hazinedir dua. İnsan dua ederse bu hazinenin farkına varır. Zira sadece dua ile istediğine kavuşmak değil, aynı zamanda dua edebilmek, duayla ayakta kalabilmek, duaya inanmak ta büyük bir  nimettir. Velhasıl bizler hem kendimiz için, hem sevdiklerimiz için, hem Muhammet Ümmeti için, hem de bütün insanlık için  duamızı eksik etmemeliyiz.

           Rabbim duası makbul olanlardan eylesin. Hayırlı cumalar.