Sahibi olduğumuz her şeyin bir emanetten ibaret olduğunun idrakini daha iyi kavradığımız şu günlerde, dünyanın neredeyse tümünü kuşatan bir korku içerisinde, küçücük bir virüsün sebep olduğu hastalıkla büyük bir imtihan içindeyiz. Dünyanın bir taraflarında deprem, heyelan, sel, kasırga, savaşlar oluyorken, diğer tarafları felaketlerin ne kadar farkında? Bu musibetlere maruz kalanlar mı, yoksa sessiz kalanlar mı daha büyük imtihanda?
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele"(Bakara,2/155) ayeti gelir hemen aklımıza. Hakka, hakikate giden yol meşakkatlidir. Sabredebilenler ancak selamete ererler. Başka bir ayette: "Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O yine de çoğunu affeder." (Şura,42/30) buyruluyor. Öyleyse bize düşen ayetleri düşünmek ve muhasebe etmektir.
Korona virüs denilen bir salgın hastalık, ta Çin den çıkmıştı. Çin çok uzaktaydı. Bize bir şey olmaz diye düşündük çoğumuz. Ama gördük ki dünya bir köy kadar küçüktü artık. Virüs önce kapımıza dayandı,sonra evlerimize, hayatımıza girdi. Hijyen, solüsyon, kolonya, izolasyon, karantina, pandemi kelimelerini sıkça duyar olduk. Hayat eve sığar cümlesi parolamız oldu. Kendimizle ve hayatla hesaplaşır olduk. Ve nihayetinde duyduğumuz haberlerle aciz ve ölümlü olduğumuzu bir kez daha anlamış olduk. Şehirlerimiz tıpkı korku filmlerindeki gibi ıssızlaştı. İnsan insandan korkar oldu, kimselere kapılarımızı açamadık. Açlık, kaygı ve endişe sardı bazılarımızı, bazılarımızı da aşırı titizlik hastalığı.
Eski bir Çin atasözünde geçtiği üzere eski dönemlerde acayip zamanlarda yaşayasın diye beddua ederlermiş birbirlerine. Böyle dönemlerden geçiyoruz. Kolayca nefes alıp verdiğimiz için nefesi kendimizden zannettik. İki kıymetli hazine olan sağlığımızı ve boş vaktimizi ziyan ediyoruz. Korona virüs hayatı yavaşlattı hatta durdurdu. Hızlıca nerelere akıp gidiyorduk? Bedenimizin, azalarımızın, duyularımızın hakkını verebiliyor muyduk? Elimizi bir canlıya yardım için uzatıyor, kulağımızla hayırlı sözlere bir kapı aralıyor muyduk? Belki de olmazsa olmaz dediğimiz pek çok şey varmış hayatımızda kendimize fazladan yüklediğimiz halbuki.,olmazsa olan.
Korona virüs bizlere pek çok şeyi yeniden hatırlattı. Ailecek zaman geçirmeyi, karşılıklı sohbet etmeyi, zamanın ve sağlığımızın kıymetini bilmeyi, millet ve devlet olarak zor günde birlik olmayı, akraba ziyaretlerinin ne kadar önemli olduğunu ve en önemlisi de özgürlüğümüz kısıtlandığında hayatın ne kadar zorlaştığını. Ancak bizler maske takmak, sosyal mesafeye dikkat etmek, hijyen kurallarına uymakla özgürlüğümüzü yeniden kazanma noktasına gelebiliriz. Bu bilinçle hareket etmeli, maske takmasam da hastalık bulaşmaz deyip gevşeklik gösterdiğimizde bunun kul hakkına girmek olduğunu unutmadan hareket etmeliyiz. Bir insanı ateş ederek öldürmekle, ona hastalık bulaştırarak ölümüne sebep olmak arasında hiçbir fark yoktur.
Şunu da unutmamalıyız: Şüphesiz her güçlükle beraber bir kolaylık vardır ayetiyle yüreklerimizi rahatlatır Rabbimiz. Biz kurallara uyar, toplumda var olan diğer insanlara saygılı olur, el ele verirsek bu hastalığın da üstesinden geliriz evvel Allah. Sabır, şükür ile şerlerden hayırlar çıkarma duası ve temennisiyle…
BU DA GEÇER YA HU…