İstiklal Savaşı’nda 47. Giresun Gönüllü Alayı, 1921-1922 kış mevsimini Bolvadin’de geçirirken Alay Komutanı P.Milis Yarbay Osman Ağa önce Ankara’ya uğrayıp, Riyaset-i Celile Muhafaza taburuna uğrayıp denetleme yapmış sonra İstanbul yoluyla vapurla Giresun’a dönüştü.
Giresun halkı, Osman Ağasını ‘Hoş geldin Sakarya Kahramanı’ çığlıklarıyla büyük saygı gösterisi ile karşılamışlardı. Osman Ağa’nın aklı hep Ankara’da idi. 'Mustafa Kemal Paşa’nın korumasına 150 uşak daha katmalıyım. Vatanın selameti için onun güvence altında çalışması gerek.’ diye düşünüyordu Osman Ağa(Kaynak: Atatürk’ün Muhafız Birliği Kumandanı Topal Osman Ağa s.123 Suat Yalaz)
O tarihlerde Bulancak’a bağlı olan Erikliman Köyü’nden olan Derelioğlu Şükrü de Osman Ağa’nın Karadeniz Bölgesi’nden çetesi ile beraber Pontus çetelerine karşı savaşmış ve başarı göstermişti. Cesareti, çabukluğu, gözü pek bir gönüllü savaşçıydı. Osman Ağa’nın bu savaşçısı yörede ‘Derelioğlu Deli Şükrü’ olarak bilinirdi.
Derelioğlu Şükrü’nün merhum oğlu Ahmet Dereli vefatından önce ve Derelioğlu’nun en yakın arkadaşı olan ve 1 seneye yakın önce vefat eden arkadaşı Cemal Kesik, bana neler anlattılar;
“Bulancak meydan kahvede Ahmetli Köyü’nden Şevket Hıdıroğlu yanıma gelerek bir arkadaşım var, köyüne gideceğiz, oğluna nişan takacağız dedi. Erikliman’a gittik, o gece nişanı şenlendirdik ve bizi bırakmadı o gece misafir kaldık. Nişana Trabzon’dan ve Çarşamba’dan da çok sayıda misafir gelmişti.
İstiklal Savaşı sona erince Şükrü terhis edilmiş ve Erikliman Köyü’nde dönmüş, artık Gazi Mustafa Kemal’in korumalığı, muhafızlığı bitmişti. Derelioğlu Şükrü bir gün Erikliman Köyü’nde alkollü iken Yalıkahve’ye gidiyor, silahını çıkartıp etrafa iradesi dışı ateş saçıyor. Kurşunlardan biri isteği dışında kahvenin duvarındaki Atatürk’ün fotoğrafına rastlıyor. Bölgede kendisinden çok çekinen kişilerde mevcuttur. Bu durumdan faydalanalım, ondan bu fırsatla kurtulalım düşüncesiyle kendisini ihbar ediyorlar. Şükrü’yü Bulancak Jandarma Komutanlığı’nda alıkoyuyorlar. Bu durumda Derelioğlu Şükrü buradan ancak Mustafa Kemal’in emirleri ile kurtulacağını düşünüyor. Gözetim altında iken bir görevli askere bana kağıt, kalem getirin diye rica ediyor. Bu gelen kağıt kalemle Atatürk’e mektup yazarak kendisini tanıtarak durumunu ve olayı izah ediyor. Atatürk, mektup kendisine ulaşır ulaşmaz, Şükrü’yü Ankara’ya çağırıyor. Ankara’da görevli subay Şükrü’yü dikkatlice süzerek; ‘Senin üzerindeki elbise ağa elbisesi, zengin kişi elnisesi, değiştir ve eski elbise giy.’ diyor ve Şükrü’yü eksi kıyafetlerle Atatürk’ün huzuruna çıkarıyorlar.
Mahkemede hakim soruyor; “Sen Atatürk’e neden kurşun attın?”. Şükrü cevaben; “Adam babasına kurşun atar mı? Ben onun korumasıydım. Muhafızlığını yaptım. Ben fakirim, balık tuttum, alkollü olarak iradem dışında attığım kurşun Atatürk’ün resmine denk gelmiş.” diyor. Sonrasında Atatürk, Şükrü’nün huzuruna getirilmesini emrediyor. Şükrü Atatürk’ün ayaklarına sarılarak, ‘Paşam seni göresim geldi, senin cismine kurşun atmayan resmine kurşun atar mı? Bu vesileyle huzuruna gelmek için bu yola başvurdum.’ diyor. Atatürk Şükrü’yü görür görmez tanıyor ve ‘Bu bizim Şükrü, kendisini bırakın’ diyor ve sonrasında da Şükrü ile hal hatır konuşuyor. Yanındaki görevliye hesabımdan derhal 50 lira çıkarılarak kendisine verilmesini emrediyor. Şükrü’ye başka bir ihtiyacı olup olmadığını sorarak; ‘Sana memleketin Giresun’da arazi vereyim mi?’ diye soruyor. Bu parlak teklifi Şükrü kabul etmiyor. Atatürk, kendisine mahkemede verilen cezayı da affettiğini söylüyor.
Serbest bırakılan Şükrü Giresun’a dönüyor. Arkadaşları ve yakınlarının teklifi neden kabul etmedin sorularına; ‘Atatürk’ün beni huzuruna çağırarak hal hatır sorması, bu bizim Şükrü diye konuşması benim için zenginliktir.’ diyor.