info @ giresunguncel.com.tr

İlim insanı değerli yapan en güzel özelliktir. Bilen insan, doğru davranır, kaliteli yaşar, yanlışı gördüğünde müdahale eder. Çünkü doğru bilgiye hakimdir. Onu nasıl kullanacağını bilir. Hatta başkalarına da bilgisiyle, tecrübesiyle yol gösterir, önderlik yapar. Hayatımızda bilge olarak gördüğümüz yaşlılarımız vardır,her daim onlara baş vurur, problemimizin çözümü için rehberlik yapmalarını dileriz. Herkes her şeyi bilemez kıymetli dostlar. Onun içinde bilene sormak hayat prensibimiz olur çoğu zaman.
İşte tam bu noktada alimler yön verir hayatımıza. Alim ilim sahibi demektir. Daha geniş anlamıyla ilim sahibi ve sahip olduğu ilmi toplumun, insanların, müslümanların faydasına kullanan demektir. Gecenin karanlığında, bir mum gibi etrafını aydınlatır alim. İnsanların karanlık dünyasını doğru bilgiyle aydınlatır alim. Yer yüzünün yıldızlarıdır onlar. Yıldızlar nasıl gecenin karanlığını aydınlatırsa alimlerde öylece aydınlatır yeryüzünü. O yüzden bir alimin ölümü alemin ölümüyle eş değerdir. Çünkü kaybolan bir ceset değil, zihinlerdeki ciltlerce kitap, onca yaşanmışlık, tecrübe, hayata dair, dine dair pek çok faydalı bilgi. Bir alimin salasını duyduğumuzda bütün bunlar aklımıza gelmeli.
Bizler toplum olarak bazı imkanları kaybettikten sonra kıymetini anlıyoruz. Alimler ölüp, alem değiştirince bizim için bir anlam ifade ediyor. Görüşlerini, fikirlerini paylaşmaya, tavsiye etmeye başlıyoruz. Keşke onlar hayatta iken kıymetlerini bilebilsek. Kitaplarını, fikirlerini nesilden nesile aktarabilsek. Aslında böyle davranmamız hayatımızı da kolaylaştıracaktır.
Evet alimler ölünce alemler ölür. Burada şunu da ifade edelim: iki kitap okumakla alim olunmaz. Biz bir iki okuyunca kendimizi her şeyi biliyor gibi kabul ediyoruz. Oysa alim dediğimiz çok küçük yaşlarda eğitime başlayıp, ömrünü Kuranı anlama çabasıyla geçiren,ilmini, tecrübesini,görgüsünü bu yolda harcayan Ebu Hanifeler, İmam malikler,İmam Şafiler, Elmalılı Hamdi Yazırlar bu konuda sayabileceğimiz bir kaç örnek. Bu insanların hayatına baktığımızda kitaplarla haşır neşir bir hayat, hep fedakarlıkla, sıkıntıyla yaşanmış bir hayat görürüz. Ebu Hanifenin altı yaşında hafız olduğunu düşünürsek, alim olmanın hiç te kolay olmadığını fark edebiliriz. İlimle yoğrulmuş bir ömür. Ona uygun bir ömür alimi alim yapar.
Peygamberimiz alimlerle ilgili bir hadisinde şöyle buyuruyor: Her kim bildiği bir konuda kendisine danışılır da onu gizlerse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur. Bu hadisten anladığımız alim ilmiyle amel etmekle mükelleftir. Doğru bildiğini insanlara anlatmak alimin birinci vazifesidir. Alim olmak, böyle bir sorumluluğu almak demektir. Toplumun kanayan yaralarına merhem olmak, problemlere deva olmak, peygamber buyruğudur.
Başka bir hadiste de efendimiz şöyle buyuruyor, şöyle dua ediyor: Allahım! Bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi bana öğret ve ilmimi artır. Ne güzel bir dua dostlar. İlim sahibi olmak, o ilimle başkalarına faydalı olabilmek, kendini de yetiştirebilmek. Her kula nasip olmayacak nimetlerdir bunlar.
Alimler peygamberlerin varisidir. Mirasçıdır alimler. Peygamber kendilerine ne bıraktı ise doğruluk, güzellik anlamında onları gelecek kuşaklara ulaştırmak, geçmişle gelecek arasında köprü olmak sorumluluğu vardır alimin. O yüzden bir alim ölünce alem ölür.
Rabbim öncelikle okuduklarımızı özümsemeyi nasip eylesin. Sonrasında da başkalarına da kılavuz olabilme gücünü bizlere bahşeylesin.
Bu vesile ile vefat eden bütün hocalarımıza Allahtan rahmet diliyoruz.
Hayırlı cumalar dostlar....