Kapanış oturumunda görüntülü telefon bağlantısıyla konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan, Türkiye'nin tarihi açısından önemli olan sempozyuma katılamadığını ancak sonuç bildirgesi ve görüşülen konuların kendisine aktarılacağını söyledi.

"Doğu Karadeniz'de Rus İşgali ve Harşit Savunması" sempozyumunun geçmişi çok iyi bilmek için önemli olduğunu vurgulayan Alpaslan, programın organizasyonunda emeği geçen kurum ve kişilere teşekkür etti.

Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Çuvalcı ise yüz yıl önce Ruslar'ın Doğu Karadeniz'e geldiğini anlatarak, şunları kaydetti:

"Trabzon'a da geldiler, Of Balçacı Deresi o yıllarda kan akıyordu, Kop Dağı'nda, Sultan Murat'ta ve Harşit'te büyük çarpışmalar oldu. Tabii biz bunları sonradan öğreniyoruz. Harşit'te gerçekten, ben gerçekten Nar Ağacı'nı, Nazan Bekiroğlu'nu okuduğumda Harşit Çayı'nda muhacirlerin geçişlerinde sıkıntı yaşadıklarını biliyordum. Gerçekten burada çok iyi bir savunma, yani Çanakkale'den sonra ikinci bir savunma hattı buradaymış, yeni öğrendim. Malumunuz, Kut'ül Amare'yi yeni öğrendik, Abdulhamid'e 20-30 yıl önce biz farklı şeyler söylüyorduk değil mi? Onun için bu bizim eksikliğimiz ama inşallah ileride, sempozyumun çıktılarından biri de bu, bunları yayınlamak, bunları gençlere ulaştırmak olacak."

Ordu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Akdoğan da Gümüşhane dağlarından doğan ve Tirebolu'dan Karadeniz'e dökülen Harşit Çayı'nın derin bir yatağa ve sarp bir vadiye sahip olduğunu ifade ederek, bu özellikleriyle Harşit Çayı'nı doğal bir engel ve sınır olarak ifade etmenin mümkün olduğunu kaydetti.Bu nedenle 3. Ordu Komutanı Vehip Paşa'nın Erzincan-Tirebolu arasına bir çizgi çekip savunma hattını burada konumlandırdığını aktaran Akdoğan, "Hatta bu cephe o kadar önemlidir ki doğuda Rusları durdurmak için oluşturulmuş son savunma hattıdır. Amansız çarpışmaların yaşandığı Harşit cephesinde Osmanlı ordu birlikleri yöre halkının da yardımıyla Rusları burada durdurmayı başarmıştır. Bundan dolayı Harşit cephesi tarihçiler tarafından Karadeniz'in Çanakkale'si olarak nitelendirilir." diye konuştu.

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ise "muhacir" denildiğinde genel olarak "Balkanlardan gelenler" olarak bilindiğini gördüklerine işaret ederek, "Konumuz Doğu Karadeniz'de Rus işgali neticesinde oluşan muhacirlik hareketi ve muhacirliğin aslında sadece Balkanlara mahsus olmadığı, birçok bölgede muhacirliği biz Türklerin, Müslümanların yaşadığını görüyoruz." ifadelerini kullandı.

Bursa'nın göçmen şehri ve ana kucağı gibi olduğunu dile getiren Dündar, kentin Balkanlardan, Kafkaslardan ve Anadolu'nun farklı yerlerinden göç aldığını aktardı.

Dündar, geçmişte Rusya'nın genişlemesinden kaynaklı göç hareketi yaşandığını anımsatarak, sözlerini şöyle tamamladı:"1859-1879 yılları arasında Kafkasya'yı 2 milyon kişi terk etmiştir. Bu göçler sırasında yaklaşık 300 bin Müslüman öldürülmüş, 1,5 milyon kişi de Osmanlı topraklarına sığınmıştır. 1878-1908 döneminde Bursa'da iskan edilen Kırım ve Kafkas göçmenlerinin sayısı 50-60 bin arasındaydı. 1892 yılı kayıtlarına göre Bursa'ya sevk edilen göçmen sayısı 168 bin 28 kişi. Bu dönemde Bursa'da iskan edilen göçmenlerin yaklaşık yüzde 34'ünü Kırım ve Kafkasya'dan gelen göçmenler oluşturmaktadır."

Konuşmaların ardından sempozyumun koordinatörü Ömer Erdoğan tarafından sonuç bildirgesi okundu. Daha sonra ise medya tanıtım sonuç bildirgesi imza töreni yapıldı.

Sempozyuma Giresun Vali Yardımcısı Muhammet Çiftçi, Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanı Hakan Gültekin, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Mustafa Ak, FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Bayraktar, Giresun Orman Bölge Müdürü Ahmet Güneş, Görele Belediye Başkanı Tolga Erener, Doğankent Belediye Başkanı Rüşan Özden, Güce Belediye Başkanı Aytekin Boduroğlu, AK Parti Giresun İl Başkanı Kenan Tatlı, kurum müdürleri, sivil toplum örgütü temsilcileri ile akademisyenler katıldı.